-->

Translate (Hadi çevirelim)

26 Mayıs 2015 Salı

AŞIK VEYSEL

Aşık Veysel 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesinde doğdu. İki tane kız kardeşini kurban verdiği çiçek hastalığı  7 yaşında onun yakasına da yapıştı. Ve iki gözünü bu illete kurban verdi.
Dünyanın binlerce rengini, binlerce farklı tonunu göremeyecekti artık Veysel. 
O gözlerini kurban verdi ama yaradan da  ona herkeste olmayan 
gönül gözünü verdi.Kimsenin göremediğini görmesi,
hissedemediğini hissetmesi ona yaradanın 
en büyük lütfuydu. Eline aldığı
sazıyla gözlerini
görür kıldı.
Sözleri halka gönül 
gözünün güzelliğini bir ressam 
gibi çiziyordu. Onu dinleyen sözlerindeki
rengi görenler onun ama olduğu gerçeğine inanamıyordu.
Ve büyüdü evlendi. Karısı onunla evliyken başka bir adama aşık oldu 
ve onunla kaçtı. Bu acıya nasıl dayanılır ki? Düşünsenize hem gözleriniz görmüyor
hem de hayattaki en büyük destekçiniz başka bir adamın kollarında sabahlamak için sizi terk ediyor.
Sizin tepkiniz ne olurdu? O büyük usta karısının kaçacağını anlayınca  şu kelamları söylemiş;

Güzelliğin on pare etmez 
Bu bendeki aşk olmasa    
Eğlenecek yer bulaman   
Gönlümdeki köşk olmasa
...

O büyük usta diyor ki bu şiirde; sen isterse cihan güzeli ol bu bendeki aşk olmasa ne
 anlamı var, güzellik sende değil benim gönlümde. Seni şımartarak yücelterek
yüreğime koydum  ama sen ihanet ettin. Şimdi nerde eğleneceksin?
Büyük ustanın 20.yüzyılın en büyük  halk ozanı olmasına 
birazda bu faktörler yardımcı olmuş diyebiliriz.
Zorluklardan başarı çıkarmak ancak 
bu kadar büyük bir ustalık
gerektirirdi zaten.
Aşık Veysel
saz,
şiir, insanlık ,
dirayet ve azim ustasıdır.
Yine bir şiirinde der ki büyük usta;

Uzun ince bir yoldayım   
Gidiyorum gündüz gece   
Bilmiyorum ne haldeyim 
Gidiyorum gündüz gece   

Dünyaya geldiğim anda 
Yürüdüm aynı zamanda 
İki kapılı bir handa        
Gidiyorum gündüz gece 

......


Doğduğumda kendimi uzun ve ince bir yol olan 
hayatta buldum. Gece gündüz geçiyor ömrüm(yaşıyorum),
ahvalimi bilmiyorum.Hayatı  bir hana benzetmiş olan usta doğduğunda 
hana girdiğini öbür kapıya kadar gece gündüz yaşayacağını ama neler çekeceğini
bilememektedir.Hanın son noktasının ölüm olduğunu bize dolaylı yoldan anlatmış usta. 
Aslında üzerine ciltler dolusu kütüphaneler dolusu yazılar yazılacak olan hayat  ancak bu kadar kısa ve bu kadar gerçekçi anlatılabilirdi.Feleğin şamarını yüzünde değil gönlünde hissetmiş 
olan büyük ustayı edebiyatımıza kazandırmış olan Ahmet Kutsi Tecer'e 
Türk milleti adın sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. böyle 
değerli böyle büyük bir halk ozanı gelmeyeceğini 
gençliğimize bakarak söylemek zorunda 
kalıyorum. Sayfalar dolusu
yazsak yine de hakkını
veremeyiz.
..........

MEKANIN CENNET OLSUN BÜYÜK USTA


........



Hiç yorum yok: