-->

Translate (Hadi çevirelim)

31 Mayıs 2015 Pazar

KIZLARIN İLK AŞKI



Kızların ilk aşkı hep çok masumane. Böyle nasıl seveceklerini bile bilmeden dalarlar aşkın en sarp yokuşlarına. Çünkü öyle büyük bir kalbi severler ki bir ömür boyu bulamazlar ne eşi ne benzerini. Yüreğinin tam ortasına kondurdukları o adama çok ama çok kıymet verirler. O yüzden yaptıkları en ufak hata çok acıtır canımızı. Evet, ilk aşklarımız babalarımız… Elimizden tutan, bizi sahiplenen ilk adam. Kahramanlarımız onlar bizim. daima koruyan, telaşlanan, hayatımızı takibe alan şampiyonlarımız. Dünya kaybolsa babam bizi korur. Mahallenin çocukları diklense ‘’ Benim babam senin babanı döver’’ , sonra acı çeksek kızışıyla sevişi aynı anda olur. Onun cepleri her zaman bizim kumbaramızdır. Sırtı sürekli oturduğumuz köşk kucağı en tatlı yataktır belki de. Yokluğu acıların en beteridir tahammülü yoktur. Varlığı sırtımızı yasladığımız en sağlam duvar. Yanımızda oluşu en büyük hediyedir kıymet bilene. Çünkü aşkı sonsuza dek yüreğimizde. Yeri başımızın tacı, duaları gönlümüzün ilacıdır. 

DENİZ ÜSTÜNDE FENER

 Değerli okurlarım....
Dinlemeyi bilmeyen insan yazmaktan da acizdir.
Hadi bugün bir değişiklik yapıp karadeniz müziğinin sevilen ismi Selçuk BALCI'dan güzel bir şarkı dinleyelim:





30 Mayıs 2015 Cumartesi

ÇATLASIN DÜŞMANLAR









Gül, çatlasın düşmanlar
Ağlamanı bekleyenlere inat hem de
İçten bir kahkaha fırlat ki kahrolsun haset
Çekemeyenin canı çıksın hırsından
Gül, seni sevenlere versin cesaret
Sağlam bir taş ol dünyada kımıldatmasın kıyamet
Gülücüklerin yaşam sebebi olsun anlayana
Ve bir gülümsemenle yerle bir olsun derya
Bütün insanlardan özel kılsın seni
Hediye et sevdiklerine bu serveti
Öyle bir gül ki, göz bebeklerine cennet sürünsün
Sen gül, zifiri karanlık aya bürünsün
Yaşamak umudun gözlere bürünsün
Ta kalbinden gül ki yaşama doysun yanında kalanlar
Sevincini haykır da pişman olsun ağlatanlar
Cezaların en büyüğü kahkahaların olsun
Sevinçler senin yüreğinden sorulsun.


           


TO BE OR NOT TO BE

 Olmak yada olmamak bütün mesele bu.
Hayatta ya var olursun yada yok olursun.
Önemli olan nasıl var olduğun değil nasıl yok olmadığındır.
Var olmak senin elinde değildir ama yok olmamak senin elindedir.

Mesela Mimar Sinan,
Sadece var olmakla yetinmemiş aynı zamanda yok da olmamıştır.
Bedeni yeryüzünden tam 427 yıl önce yok oldu.
İsmi ise asla yok olmayacaktır.
Yaptığı eserler onun kalbidir. 
Eserleri yıkılmadıkça yok olmayacaktır.


Mesela Fuzuli,
Adının diğer anlamı gibi boş işler yapmadı
Sözcüklere verdiği değerlerle, anlamlarla kendi ismini yaşattı,
Yazdığı kasideler onun adını yaşattı
Yok etmeyecektir de.
O kelimelerimizde yaşıyor, yok olmayacakta.


Mesela Fatih Sultan Mehmet,
O da sadece var olmakla yetinmedi yok da olmadı.
Dün yıl dönümü olan İstanbul'u fethetti.
''O ne mutlu bir komutandır''
1000 yıllık Doğu Roma İmparatorluğuna  son verdi.
Adı 550 yıldır yok olmadı 1000 yıl da geçse yok olmayacak.



Peki ya biz!
İğneyi kendimize batıralım birazda. 
Bizi yaradan var etti, yine o yok edecek
Ama adımızı kim var ya da yok edecek.
BİZ
Peki bugün yok olmamak için ne yaptın?
Bak ben bu yazıyı yazdım
SEN NE YAPTIN?
Okumak senin isminin yok olmasına engel olmaz,
AMA 
Yazmak  
İsmini var eder.


29 Mayıs 2015 Cuma

MUTLULUĞUN KİMYASI


                   Her şeyin başında hayal etmek vardı. Bütün ömrümüz boyunca yapmak istediklerimiz, yapacaklarımız, beklentilerimiz iki göz kapağının arasında saklıydı. Bazen imkânsızlık sarnıcı içinde boğum boğum olan düşler kapını çalardı, bazense en büyük hedefin hazırolda dururdu karşında.
                  Sen yeter ki hayal et dostum… Karşında boyun bükmez mi en olmazlar? Katiyen başaramam dediğin ne varsa diz çökmez önünde bir bir? Umut pencerelerinden dileklerin dökülmez mi sandın avucuna?  Peki ya beklediklerin onlar da mı gelmezdi sen hayalinde getirince gözlerinin önüne?  Hangi düş ihanet etti söyle bakalım sen istediğin müddetçe beklediklerine?  Bir hayal söyle bana iyileştirmemiş olsun kanayan yaraları. Çocukların uçurtmalarını en yükseğe çıkarmamış olsun. Büyümemiş olsun çaylaklığı altında yıpranan canlar. Karanlıklara aydınlık salmamış olsun. Sürekli beklediğin sevgilin bir türlü gelmemiş, hep özlem bataklığı ortasında yalnız kalmış olasın. Yok işte, sahiden yok. Çünkü kimyasında var hayallerin insanı mutlu etmek. Hayatta ne kadar imkânsız varsa önümüze dikilen imkânlı yapmak onun olayı. Yüreğimize kapılar açmasını bekleriz bazen. Sarmasını isteriz hayallerin yüreğimizi. Bugün mucize dediklerimizi yaşamak yeri geldiğinde. Zaten biz en güzel şeyleri hayallerden esinlenmedik mi?

                Peki, hadi ne duruyorsun dostum. Şimdi gözlerini kapayıp hayallere dalma vaktidir. Umut katillerine inat yaşama yeniden tutulmaktır .Gerçeğinden daha güzele bağlanıp onda yaşamaktır. Hayata karşı hep dik durmaktır hayal kurmak, yarına umutla uyanmaktır. Her zaman bir sıfır önde başlamaktır doğan güne. Belki de şükür etmektir hayallerinde olduğu için bu güne. Evet dostum, işte bu kadar kolay hayal kurmak. Sadece iki göz kapağının arasına sığdırdığın dünyanın büyüsüdür seni mutlu eden.  Elbette hayatı bulur hayallerinin peşinde giden.

NİHAYETSİZ UYKU


 Güneş tepelerin ardından kızıllığı yararak yükseliyordu. Yeni yeni canlanan ayçiçekleri uykudan uyanıyor, tüm saygısıyla güneşe secde ediyordu. Ay gökyüzünde hükümdarlığını kaybetmiş, tüm ihtişamıyla etrafı aydınlatan  güneşe ''benim vaktim  doldu'' diyordu.

     Salih de uykunun güzel naif kollarında kendini cennette gibi hissediyor,  rüyalar hiç bitmesin  istiyordu. Birden telefonu ambulansın acı çığlığı gibi kulak zarını patlatırcasına çaldı. Uykunun verdiği sarhoşlukla gözlerini açmadan  eli  telefonunu aradı durdu. İkinci defa çaldığında gözlerini açtı. Yüzü turşu yemiş gibi ekşimsi bir haldeydi. Kan çanağına dönmüş gözleri odada boş boş adımlar atıyor,  küf tutmuş duvarları yalıyordu. Yıkık dökük,  kah boyalı kah boyasız duvarların kendisinde  küfredercesine bakışına mana vermeye çalışıyordu. Birden telefonunun çaldığı beynine hücum etti. Elini  kenarları hafiften eskimiş, girintili çıkıntılı yüzeye sahip sehpanın üzerine uzatırken  telefondan gelecek acı haberi tahmin etmek bir yana aklının ucundan dahi geçirmiyordu.Arayan isme bakmamaya çalıştı her zamanki gibi onu sesinden tanımaya çalışacak tanıyamazsa kendine ceza verecekti. Nasırlaşmış ellerinin içine telefonu alırken binlerce çizginin anlamsızca ellerinde dağılışına hayretle baktı.  Telefonun tuşuna hafif bir dokunuş kondurarak hemen esmer teninden nasibini almış kulağına götürdü.

-Efendim.

-Oğlum Salih! Ben Cemalettin Emmin köyden.

- Buyur Cemalettin Emmi.

- Oğlum nasılsın iyice misin?

-İyiyim emmi çok şükür.Sen nasılsın?

-Bende iyiyim şükürler olsun da saa bişi diyecem emme.

-Emmesi ne Camalettin emmi.

-Oğlum sakin olasan, metanetli olasan, bilirsin ölenle ölünmez.

- Noldu emmi söylesene! Gurbanın olam bizimkilere bişi oldu deme nolur.

-Baban! oğlum baban!... Başın sağolsun.

      Salih'in elinden telefon yere düştü. Başından aşağı kaynar sular dökülmüştü. Uyanamamış gözlerini kalbine vuran sızı uyandırdı. Bir an  aklına ne yapacağım ben demek geldi ama  içine düşen ateş bu düşünce kıvılcımını bastırmıştı. İçindeki kor ateş her geçen salise daha da alevleniyor bu alev gittikçe bütün hücrelerine kanser gibi yayılıyordu. Az önce yıkık dökük duvarlara baktığında boyasızlık, bakımsızlık gören gözler artık kendini görüyordu. Bitap, harap ve bakımsız...


      Başını kaldırdığında gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Hayattaki tek dayanağı babasıydı. O olmadan ayakları üstünde nasıl duracaktı? Sonra  çocukken yere düştüğünde babasının onu kaldırışı, acılarına merhem olmaya çalışması geldi gözlerinin önüne. Dışarıdan gelen araba vızıltılarına acı bir fren sesi eşlik etti. O an yaşamakta olduğu gerçeğine isyan ediyordu.

      Bu dört duvar arasında kendisini acı çeken bir esir gibi hissetti, acı çektiği doğruydu ama esir değildi. Ayağa kalktı. Bacaklarını hissetmiyordu. Üzerinde durduğu şeylerin birer tahtadan, odundan farkı yoktu. Adımlarını korkarak atıyordu. İncecik esmer ayakları babası olmadan yere sağlam basmayı bırak adım bile atamıyordu. Git gide duvarların üstüne üstüne geldiğini fark etti.Bu kahrolası dört duvar ona babasının mezarını anımsattı bir an. Üzerine bir şey almadan  pijamalarıyla sokağa doğru koşmaya başladı. Nereye giderse gitsin babasının ölümünden duyduğu acıdan kurtulamayacaktı. Nereye baksa babasıyla yaşadığı anılar canlanıyordu gözünde. Canlandıkça içi kanıyor kendini paralıyordu.  Karşıdan 50'li yaşlarda bir adam geliyordu. Onu fark edince  yine babası geldi aklına.Bu nasıl oluyordu? Babasını zaten hiç unutmamıştı ki. Düşünceler savaşıyordu boş boş bakan gözlerinin ardında. Her düşünce binlerce farklı yere götürüyordu onu, anılara... Yüzlerce düşünce harp halindeydi kafasında.

       Gözlerinin önü kararıyor, başı dönüyordu. Babasıyla yaşadığı anılar gözünün önünden bir film şeridi gibi akıyordu. Saniyeler içinde gelişen bu olayı vücudu daha fazla kaldıramıyor, nihayetsiz bir uykuya dalıyordu...

HAWAİ

Hawai  yüzden fazla adadan meydana gelen ABD'nin adadan oluşan tek eyaletidir.Büyük Okayanusta
ABD'nin batısında yer almaktadır.1778 yılında kaptan James Cook tarafından keşfedilmiştir.
En büyük kenti ve başkenti Honolulu'dur.  Diğer büyük adaları: Niihau, Kauai, Oahu, Molakai, Lanai, Kahoolawe ve Mavi'dir. 



Okyanus tabanındaki binlerce lav akıntısının üst üste birikmesiyle oluşmuştur.
Ayrıca deniz seviyesinden 4205 m yüksekte olan Mauna Kae'nin (Beyazdağ) zirvesi buzullarla kaplıdır. Bu dağın 4000 metresinde bir buzul gölü vardır ve yazın bile buzu çözülmez.
Bu adada halen etkin bir volkan bulunmaktadır. Adada çok az akarsu vardır.


Denizinin berraklığı ile ziyaret edenleri büyüleyen bu küçük  ada görenlerde cennetten bir kare izlenimi bırakmaktadır. Temiz denizin,  güzel plajların ve sıcak insanların diyarı.



Hawai volkanları ve milli parkı eşsiz güzelliği ile ziyaretçilerini beklemektedir.

ZİYARET EDİLMESİ GEREKEN YERLER

Waikiki Plajı:Başkent Honolulu'nun en meşhur plajıdır. Etrafındaki lüks alışveriş merkezleri ve yüksek binalar bulunan plaj çok hareketlidir.

Hanauma Sahili: Sahildeki sönmüş krater ayrı bir girinti meydana getirmiştir. Burada sayısız süs balıkları yaşamaktadır.

Diamond Tepesi: Waikiki plaj ve körfezinin eşsiz manzarasını 250  metre yükseklikten görme fırsatı bulabilirsiniz.


Bir televizyon programında izlemiştim halkı çok sıcak ve samimi insanlar. Kalplerinin sıcaklığı yüzlerinden okunan bu insanların hayata bakışlarını yöresel danslarında görebilirsiniz. Eğlenceli, enerjik ve mutlu bu insanlar. Eğlenceden asla vazgeçmiyorlar.


Onlar karşılarken ALOHA diyorlar,
 bizde ayrılırken ALLAHA ISMARLADIK diyoruz.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?



  •  Parmak izi gibi her insanın dil izide farklıdır.
  •  İnsan yılda en az 1460 rüya görür.
  • Beethoven beste yapmadan önce kafasını soğuk suya sokardı.
  • Çin'de ingilizce konuşan insan sayısı Amerika'dan fazladır.
  • Sağ elini kullananlar sol elini kullananlardan ortalama 9 yıl daha çok yaşar.
  • Bir sivrisinek saniyede 500 defa kanat çırpar.
  • Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılar.
  • İnsan vucudundaki en güçlü kas dildir.
  • Ayı inlerinin girişi her zaman kuzeye bakar.
  • Baykuş mavi rengi görebilen tek kuştur.
  • Bir karınca kendi ağırlığının 50 katı ağırlığı kaldırabilir.
  • Kutup ayıları solaktır.
  • Kaşları yukarı kaldırmak için 30 kası harekete geçirmek gerekir.
  • Kediler ultrason seslerini duyarlar.
  • Kadınlar erkeklere oranla iki kat fazla göz kırparlar.
  • Bal çürümeyen tek yiyecektir. 3000 yıl boyunca yenilebilir.
  • Dünya nüfusunun sadece %2 si yeşil gözlüdür.
  • Soğan doğrarken burnunuzdan nefes almazsanız gözünüz yaşarmaz.
  • Her insa yaşamı boyunca 22 kg deri kaybeder.
  • Everest dağında 200'den fazla dağcının cesedi bulunmaktadır.
  • Dünyadaki insanların 3/2'si hiç kar görmedi.
  • Sadece dişi sivrisinekler ısırır.
  • Sineklerin 5 gözü vardır.
  • Suudi Arabistan'da hiç ırmak  yoktur.
  • Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir.
  • Kar tanelerinden hiç biri aynı değildir.
  • Tweety erkektir.
  • Sıcak su soğuk sudan daha çabuk donar.

Artık biliyorsunuz:)

26 Mayıs 2015 Salı

KORGAN

Canik dağları eteklerinde  yaklaşık 1000 rakıma kurulmuş bu küçük ama insanlığı büyük 
ilçenin tarihi M.Ö. 12. yy'a kadar gitmektedir. Halkının geçim kaynağı fındık tarımıdır. İlçede yıllık yaklaşık olarak 3.000 ton fındık üretilmektedir. 


Korgan  1958'de belediye  1960 yılında da ilçe olmuştur. Bu ufak şirin ilçede 30.000 kişi yaşamaktadır. Fatsa ilçe merkezine 34 km uzaklıkta olan bu ilçede dağınık yerleşme görülmektedir.

 

Halk bu ilçede şehirli yaşamın gürültüsünden uzakta stressiz sağlıklı bir yaşam sürmektedir. 
İnsanlar genelde kendi yetiştirdiği lahana, soğan, bezelye, fasulye, fındık, ceviz, kiraz, pırasa, elma, armut, kabak, turp, dut, erik, patates  ve daha yüzlerce çeşit meyve sebze ile beslenmektedir.
Bu kadar çok çeşit bitkinin yanında ormanlardan mantar, nünük ve galduruk gibi bitkilerde tamamen doğal olarak bulunmaktadır. İnsan eli değmeden yetişen ve %100 doğanın ürünü olan bu yiyeceklerle beslenen insanlarda hiç hastalık olur mu? İlçenin %60'ı ormanlarla kaplı olduğundan oksijen 
vücudunuza hücum eder. Hele de ilk defa gidiyorsanız burnunuzun delindiğini, ciğerlerinizin bayram ettiğini hissedeceksiniz.
 

Yazları buz gibi sularını içtiğinizde dişleriniz sızlayacak, boğazınızdan midenize inişine kadar 
soğukluğu içinizde hissedeceksiniz. O suyun içine karpuzu attığınızda yarıldığını görecek,
bıçağınıza ihtiyaç duymayacaksınız.

İnsanlarının ateşten yeni çıkmış katmer kadar sıcak olduğunu, yüzlerinden tebessüm eksik olmadığını göreceksiniz. Sürekli misafir olmak istersiniz önünüze kurulan sofraya baktığınızda. Fasulye turşusundan mısır ekmeğine, tereyağıdan kapının önündeki petekten alınmış bala kadar  her şeyin %100 doğal olduğu görürsünüz.



Yaylarına doğru çıktığınızda sarı yayla çiçekleri  kırmızı halı edasıyla karşılar sizi. Paris'te
satılan yüzlerce Euro'luk pahalı parfümlere taş çıkarır bu çiçeklerin kokusu. Kendinizi 
cennetin bir köşesinde sanırsınız. Koyun seslerinin kuş cıvıltılarına karıştığı yaylalarda allıklara ihtiyaç duymayan kıpkırmızı yanaklı yayla kızlarına rastlarsınız.

Yüzlerce yıldır doğayla iç içe nasıl yaşanması gerektiğinin dersini bir profesörden daha 
güzel anlatır yaylalarında türkü söyleyen çoban. Ve ellerinde, yüzlerinde yaşanmışlıkların izini taşıyan Mehmet Amca her şeyi özetliyor aslında ''Gezilecek yer değil Korgan, yaşanıcak yer''


Siz şehirlerde duvar yığınları arasında sıkışmış hayatlar,
Mehmet Amca kırlarda hepimizden daha özgür.


Korgan  özgürlük
Korgan sağlık     
Korgan insanlık  
Korgan güzellik  
.
.
.



AŞIK VEYSEL

Aşık Veysel 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesinde doğdu. İki tane kız kardeşini kurban verdiği çiçek hastalığı  7 yaşında onun yakasına da yapıştı. Ve iki gözünü bu illete kurban verdi.
Dünyanın binlerce rengini, binlerce farklı tonunu göremeyecekti artık Veysel. 
O gözlerini kurban verdi ama yaradan da  ona herkeste olmayan 
gönül gözünü verdi.Kimsenin göremediğini görmesi,
hissedemediğini hissetmesi ona yaradanın 
en büyük lütfuydu. Eline aldığı
sazıyla gözlerini
görür kıldı.
Sözleri halka gönül 
gözünün güzelliğini bir ressam 
gibi çiziyordu. Onu dinleyen sözlerindeki
rengi görenler onun ama olduğu gerçeğine inanamıyordu.
Ve büyüdü evlendi. Karısı onunla evliyken başka bir adama aşık oldu 
ve onunla kaçtı. Bu acıya nasıl dayanılır ki? Düşünsenize hem gözleriniz görmüyor
hem de hayattaki en büyük destekçiniz başka bir adamın kollarında sabahlamak için sizi terk ediyor.
Sizin tepkiniz ne olurdu? O büyük usta karısının kaçacağını anlayınca  şu kelamları söylemiş;

Güzelliğin on pare etmez 
Bu bendeki aşk olmasa    
Eğlenecek yer bulaman   
Gönlümdeki köşk olmasa
...

O büyük usta diyor ki bu şiirde; sen isterse cihan güzeli ol bu bendeki aşk olmasa ne
 anlamı var, güzellik sende değil benim gönlümde. Seni şımartarak yücelterek
yüreğime koydum  ama sen ihanet ettin. Şimdi nerde eğleneceksin?
Büyük ustanın 20.yüzyılın en büyük  halk ozanı olmasına 
birazda bu faktörler yardımcı olmuş diyebiliriz.
Zorluklardan başarı çıkarmak ancak 
bu kadar büyük bir ustalık
gerektirirdi zaten.
Aşık Veysel
saz,
şiir, insanlık ,
dirayet ve azim ustasıdır.
Yine bir şiirinde der ki büyük usta;

Uzun ince bir yoldayım   
Gidiyorum gündüz gece   
Bilmiyorum ne haldeyim 
Gidiyorum gündüz gece   

Dünyaya geldiğim anda 
Yürüdüm aynı zamanda 
İki kapılı bir handa        
Gidiyorum gündüz gece 

......


Doğduğumda kendimi uzun ve ince bir yol olan 
hayatta buldum. Gece gündüz geçiyor ömrüm(yaşıyorum),
ahvalimi bilmiyorum.Hayatı  bir hana benzetmiş olan usta doğduğunda 
hana girdiğini öbür kapıya kadar gece gündüz yaşayacağını ama neler çekeceğini
bilememektedir.Hanın son noktasının ölüm olduğunu bize dolaylı yoldan anlatmış usta. 
Aslında üzerine ciltler dolusu kütüphaneler dolusu yazılar yazılacak olan hayat  ancak bu kadar kısa ve bu kadar gerçekçi anlatılabilirdi.Feleğin şamarını yüzünde değil gönlünde hissetmiş 
olan büyük ustayı edebiyatımıza kazandırmış olan Ahmet Kutsi Tecer'e 
Türk milleti adın sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. böyle 
değerli böyle büyük bir halk ozanı gelmeyeceğini 
gençliğimize bakarak söylemek zorunda 
kalıyorum. Sayfalar dolusu
yazsak yine de hakkını
veremeyiz.
..........

MEKANIN CENNET OLSUN BÜYÜK USTA


........



25 Mayıs 2015 Pazartesi

İNANDIM



Sevdiğimde iki kelimenin
Özlediğimde gel demenin
Biraz da beklemenin
Bizi bağlayacağına inandım

İltifatlar etmesem de
Hediyelerle gelmesem de
Kapında beklemesem de
Gitmeyeceğine inandım

Sessiz kalınca anlamanın
Giderken, elini tutmanın
Sen yokken seni aramanın
Seni getireceğine inandım

Yalnız kalınca mantığıma
Geçen zamanda salaklığıma
Gittiğinde vicdansızlığına
Ben bunlara inandım.

                      Ünal Köse



ANONİM

Masum olmayan bir şahsın
Günahı nedir? belli,
Suç mudur çok sevmek
Cevabı bilmiyorsun belli

Elinde değil beklemek   
Yüzsüzlüktür af dilemek
İçinden de gitme demek
Çok da zormuş belli      


Rüyasız geceler arkadaşı          
Geçmeyen zaman, can yoldaşı 
Kim kaybetmiş ki bulsun aşk-ı
Bir şeyler eksik belli                


Varlığını arar arar durur 
Geceler uykusuz olur      
Hemen hayır deme nolur,
Seviyor seni besbelli       

Eksikleri vardır elbet
Mutluluk asıl niyet
Sende dersen evet
Geleceğimiz parlak belli



ÜNAL KÖSE

24 Mayıs 2015 Pazar

TÜRK PİRAMİTLERİ

Sizce piramit sadece Mısırda mı var?
En eski piramit hangisi?
Türkler piramit yaptı mı?


 Günümüzde dahi yapılışı tam olarak çözülemeyen piramitler bir dünya harikasıdır.Bildiğimiz gibi dünyadaki en ünlü piramitler Mısır piramitleri.Zaten dünyada piramit deyince aklımıza Mısır geliyor. Peki o kadar uygarlık varken sadece Mısır mı yapmış? Ya da biz mi araştırma yapmıyoruz? Tabi saklanılıyor olamaz mı? 
Hadi dünyada sadece mısırlıların piramit yapmadığını görelim.

Çin'in Uygur bölgesinde yer alan Türk piramitleri 2.dünya savaşı sırasında Hindistan'a yardım götüren  Amarikalı pilot James Gaussman tarafından tesadüfen gözlenmiştir. Pilotun verdiği rapor şöyledir'' Çıplak arazi içinde büyük bir piramit duruyordu.Onun çok eski olduğunu tahmin ettim''.

Bu piramitlerin en büyüğü  300 metre yüksekliğindeki Xian bölgesindeki Beyaz piramittir.bu yükseklik Mısır'daki piramitin yaklaşık iki katıdır.Ayrıca çevresinde 15 tane daha irili ufaklı piramit bulunmaktadır. Girilmesi yasak olan bu bölgenin yakınında bir askeri üst olduğu da iddia edilmektedir.Piramitlerin 5000 yıllık olduğu tahmin edilmektedir çünkü içindeki metinler bu tarihlere işaret etmektedir. 

Alman araştırmacı-yazar Hartwig Hausdorf bölgeyi 1994 yılında  bizzat gezmiş fotoğraflarda dahil birçok veri toplamıştır.

Mısır'daki firavun dönemi piramitleriyle çağdaş olduğu tahmin edilmektedir.(M.Ö. 2500) 
Piramitlerin içinde mumyalanmış cesetler bulunmaktadır.İşin ilginç yanı ise Mısır'daki mumyalardan çok daha ileri bir teknikle mumyalanmış olmalarıdır.


Çin hükümeti Piramitleri görünmemesi için üzerine toprak yığmış ve çabuk yetişen ağaçlar dikilmiştir. O piramitler ortaya çıkarsa tarihin yeniden yazılacak olmasından korkulmaktadır.


Şimdi piramitler dedik içindeki bilgilerden bahsettik ve benim aklıma atalarımızın bir sözü geldi. ''İlim Çin'de dahi olsa gidin alın''
Sizce bu konuyla bağlantısı var mı? 


Düşünmeye ve araştırmaya ne dersin?



23 Mayıs 2015 Cumartesi

CAN YÜCEL- SEVGİ DUVARI


Sen miydin o yalnizligim miydi yoksa 
Kör karanlikta açardik pasli gözlerimizi 
Dilimizde aksamdan kalma bir küfür 
Salonlar piyasalar sanat sevicileri 
Derdim günüm insan arasina çikarmakti seni 
Yakanda bir amonyak çiçegi 
Yalnizligim benim sidikli kontesim 
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi 

Kumkapi meyhanelerine dadandik 
Önümüzde Altinbas, Altin Zincir, fasulye pilakisi 
Ardimizda görevliler, ekipler, Hizir Pasalar 
Sabahlari açiklarda bulurlardi lesimi 
Öyle sicakti ki çöpcülerin elleri 
Çöpcülerin elleriyle oksardim seni 
Yalnizligim benim süpürge saçlim 
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi 

Baktim gökte bir kirmizi bir uçak 
Bol çelik bol yildiz bol insan 
Bir gece Sevgi Duvarini astik 
Dustugum yer öyle açik seçik ki 
Basucumda bi sen varsin bi de evren 
Saymiyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi 
Yalnizligim benim çogul türkülerim 
Ne kadar yalansiz yasarsak o kadar iyi

YAPAY ZEKA

Bir bilgisayarın ya da bir robotun çeşitli işlemleri canlılara benzer şekilde yerine getirme yeteneğine denir.Yapay zeka insana özgü davranışları (algılama, sorun çözme, fikir yürütme vb.) yapmaya çalışan  bir işletim sistemidir.


Alan Mathison Turing  1943 yılında ''Makineler düşünebilir mi?'' diye bir soru ortaya atmıştır.2.Dünya savaşı sırasında ortaya atılan bu fikrin savaş teknolojisinden ayrı düşünmek elbette ki aptallık olur. 

Günümüzde Amerika ve İsrail'in yapay zeka üzerine ciddi çalışmaları bulunmaktadır.
Ayrıca yapay zeka: bir fotoğraftaki insanın yaşını tahmin edebiliyor. 
İnsanlarla karşılıklı konuşabiliyor.
İnsanların gülüş aralıklarından  yola çıkarak depresif antidepresif hallerini anlayabiliyor.
Doğal dil işleme yönüyle insana yaklaşmıştır.
Bazı hastalıkların tespitinde bir doktordan daha hızlı ve net sonuçlar çıkarmaktadır.
Satranç gibi beyni zorlayan bir oyunda yapılacak en doğru hamleyi tahmin etme yetisine ulaşmak üzeredir.



İnsan beynindeki milyonlarca nöron ağlarının kopya edilerek bir bilgisayara uyarlanmasının gelecekte yapılacağı öngörülmektedir.


Sizce gelecekte yapay zeka insan beynine alternatif olabilir mi? 
İnsanlarla dahi bu kadar yaşanmaz olan bu dünya robotlarla yaşanabilir mi?
Robotlar insanoğlundan daha da acımasız olabilirler mi? 



Bence insanın yaptığı bir robot insandan daha akıllı daha zeki olamaz. Çünkü insan o robotu aklının imkanlarından bir kısmını kullanarak yapıyor ve aklının geri kalanı robottan insanı ayıran en önemli özellik olacaktır. İnsan o kadar mükemmel bir şekilde yaratılmıştır ki dünyada bu kadar  teknolojiyi hayata geçirmiş ve hayatını kolaylaştırmıştır. Bu yoldan ilerlersek robotlar insanın ancak hizmetkarı olabileceklerdir.

22 Mayıs 2015 Cuma

KIYAMET ALAMETLERİ

Kıyamet alametleri kıyametin kopmasının yaklıştığının habercisidir. Bu belirtiler Küçük Alametler(Alamat-ı Suğra) ve Büyük Alametler(Alamat-ı Kübra) olarak iki gruba ayrılır.

Küçük Alametler
  • İnsanların bina yapmakta birbirleriyle yarışmaları.(
    Buhârî, Fiten, 25; bk. Tecrid-i Sarih Terc; 1/58)
  •  İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buharî, Fifen, 25; Müslim, Fiten, 53-54)
  • Câriyenin efendisini doğurması (Müslim, İmân, 1)
  • Hicaz'da bir ateşin çıkarak Busra'da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 42).
  •  Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim, Filen, 29-31)
  •  İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârı, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 17)
  •  İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması (Buhârî, Fiten, 4)
  • Yahudilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 341; Müslim, Fiten, 79-82)
  •  Kahtân'dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi Buhârî, Fiten, 23)

Büyük Alametler
  • Deccal'in ortaya çıkışı.
     (Buhârı, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 37, 39, 40, 91, 101, 110, 112).
  • Duhan'ın çıkışı.
     (Müslim, Fiten, 39)
  •                                Dabbetü'ül Arz'ın çıkışı.(
    Müslim, Fiten, 118)
  • Güneş'in batıdan doğması.
    (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII 307; Müslim, Fiten, 118)
  • Hz.İsa'nın inmesi.
     (Buhârî, Büyû, 102; Müslim, İmân, 242-247)
  • Ye'cûc ve Me'cûc'ün çıkışı.
    (Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., IV, 3291, 3374; Buhârı, Enbiyâ, 7; Müslim, Fiten, 1,2)
  •  Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi.(Müslim,Fiten, 39)
  •  Yemen'den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi (Müslim, Fiten, 39).

Burdaki kıyamet alametlerinden de gözdüğümüz gibi çoğu gerçekleşmektedir.
Dinen yapılması yasak olan şeylerin normal olarak lanse edilmesi de bunun en bariz örneklerindendir.
Her gün biraz daha sona yaklaşırken çevremizi daha dikkatli inceleyelim.
Sadece bakmayalım etrafa bazı şeyleri görelim çok geç olmadan.
İş işten geçtikten sonra uyanmak fayda etmez. 
Uyanmamız dileğiyle...


21 Mayıs 2015 Perşembe

MALDİVLER

Hindistan'ın  435 mil  güneybatısında, Hint okyanusunda bulunur.1000'in üzerinde adadan oluşan bu devletin başkenti Malé'dir.Haritada  asya kıtası sınırları içinde yer alan bu ülke 300 km2'dir. 644km sahil şeridi olan bu ülkenin en önemli geçim kaynağı turizmdir. Dünyanın turizm cenneti diye adlandırabiliriz. Bu ülkenin vatandaşlığına geçmek gibi birşey olmadığından ada tüm güzelliklerini korumaktadır.

Halkının %99 u müslüman olan bu ülkede çıplak ve üstsüz denize girmek yasak. Suç oranının %0 olduğu bu ülkede polis de bulunmaz. Yaklaşık 3000 kişilik bu ülkenin başkentinde halk turistlere alışkın olmadığı için turistler sadece belirli günlerde başkenti gezebiliyorlar.Ülkeye içki ve domuz etinin sokulması yasak.

12 ay yaz yaşayan bu ülkede tropikal olması sebebiyle sadece ağustos ayında yağmur yağar.En alçak yeri 0 metre, en yüksek yeri 2 metredir.Dalış sporu için birebir bir ülkedir.Ayrıca dünyanın en büyük su altı popülasyonuna ait bir ülke.

Bu cennet diyarın insanları ülkelerini öyle korumuşlar ki her adaya turistler giremiyor, turistler sadece %20'lik kısma girebiliyorlar. Adalara inşaat yapmak çok zor yapılanlarda ise deniz görme şartı ve yüksekliği bitki örtüsünü geçmeme şartı var.

Adalar ülkesinin en büyük sıkıntısı ise yiyecek ve içecek su. Bu problemi iki şekilde halletmiş bu insanlar:
 1-Hindistan ve Sri lanka'dan getiriyorlar.
2-Her adaya arıtma tesisi yapmışlar denizden arıtılmış suyu içiyorlar.

Küresel ısınmadan dolayı okyanuslardaki su seviyesi yükselince bu yükseltisiz cennet su altında tarihe karışabilir.


Türkiye'den 30 güne kadar vize istemiyor. 1500 EURO ya 1 haftalık 5 yıldızlı otelde tatil yapabilirsiniz.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

ÖZLEMEK

Sahi özlemek neydi? 
Hasreti buram buram koklarken  için için yanmak, 
İçin yanarken gözlerinin  bardaktan boşalırcasına yağması,
Göz yaşlarının sel olup yürekten taşması.



Özlemek bir duygu selidir,
Özlenen o selde boğulur.

Özlemek güneş gibidir,
Özlenenle doğar gözler, özlenenle batar gözler.

Özlemek el gibidir,
O olmadan tutunmazsın yaşanmışlıklara, hayata.

Özlemek yağmur gibidir,
O olmadan yeşeremez kurursun.

Özlemek kapı gibidir,
O olmadan aşka açılamazsın.

Özlemek su gibidir,
O olmadan ne dere olursun ne de okyanus.

Özlemek nefes gibidir,
O olmadan atmaz kalbin.

VE

Özlemek yazmaktır,
O olmadan kalemi kağıtla buluşturamamaktır.


19 Mayıs 2015 Salı

1.618 ALTIN ORAN NEDİR?

1.618 Ne anlama gelir?

Altın oran Fi sayısı olarak da bilinir. Matematikteki değeri ise 1.618'dir.Fazlasıyla gizemli olan bu sayı bir çok şeyle ilişkilendirilebiliyor.En basit örnek: fibonacci sayı dizisi.

Fibonacci sayı dizisindeki rakamların mantığı kendinden önceki iki sayının toplamı o sayıya eşittir.
1,1,2,3,5,8,13,21,34,55,89,144,233,377,610,987,1597,2584,4181...
Dizideki art arda olan iki sayının oranı sayılar büyüdükçe altın orana yaklaşır.


  • Arı kovanlarında yaşayan dişi arıların sayısının erkek arıların sayısına bölündüğünde 1.618 sayısına ulaşırız.
  • Leonardo da Vinci'nin Çıplak Adam(Vitruvius)'da da bu orana rastlarız.
  • Ayçiçeğinin ortasından sağdan sola ve soldan sağa doğru tane sayılarının birbirine oranı da 1.618'i verir.
Gelin biraz da insan vücudundaki Altın orana bakalım:

  • Parmak ucu-dirsek arası/ El bileği- dirsek arası=1.618
  • Göbek-baş ucu arası mesafe/Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe=1.618
  • Göbek-diz arası/Diz-ayak ucu arası=1.618

Bu kadar da yetmedi diyorsanız gelin birde insan kafasına bakalım:

  • Yüz boyu/Yüz genişliği=1.618
  • Dudak-kaş birleşimi arası/Burun boyu=1.618
  • Ağız boyu/Burun genişliği=1.618
  • Burun genişliği/Burun delikleri arası=1.618
  • Göz bebekleri arası/Kaşlar arası=1.618
Kur'anı Kerim'deki Altın oran:

  • Ayrıca Kur'anı Kerim'de 16.sure 18 ayette''Halbuki onu saymaya kalksanız sayamazsınız Allah'ın nimetini.Şüphesiz Allah. Çok bağışlayandır,çok merhamet edendir.''  Bu ifade yer alır.Bu tesadüf olamaz.
  • 1.618033 diye devam eder bu sayı. Aynı sure aynı ayette 033.'cü harf ise Allah kelimesinin tam ortasına gelmektedir.Yani Kur'anı Kerim'in Altın oranı Allah'tır.

Ne kadar da tuhaf değil mi? Evrendeki her şey belli bir düzen içinde. Bunlar insanoğlunun bulabildiği sadece birkaç tanesi. Diğerlerini bulmak için çalışmamız dileğiyle... GÖRÜŞÜRÜZ.



KUYUCAKLI YUSUF HAKKINDA

Sabahattin Ali öykücülüyle tanıdığımız en ünlü ve başarılı yazarların başında geliyor.
Öykülerinde oldukça başarılı bulduğumuz yazarın ilk romanı Kuyucaklı Yusuf'tur.



BENCE

Sabahattin Ali romanı bırakıp öykücülüğüne devam etseydi demiyorum. Bence hem roman yazmalıydı hem de öykü yazmalıydı ki bunu da kendi fark etmiş olacak ki ikisini de yazdı. İyiki de roman yazmış. Bir çok roman yazarıyım diye geçinen yazar bozuntularından da iyi yazmış. Yalnız öyküde 1. sıradaysa romanda 10. sıralarda olduğu da bir gerçek. 

İÇERİK

Kuyucaklı Yusuf'a başlamadan önce  oldukça yiğit, heybetli ve korkusuz bir kahraman beklerken fazlasıyla romantik bir karakterle karşılaştım.Bu yönü ile okuyucuyu biraz şaşırtıyor.
Romanın ilk yarısında Yusuf karakteri büyüme, gelişme döneminde olduğu için sıradan ilerliyor ama romanın ikinci bölümünde dananın kuyruğu kopuyor.Şahsen 130.sayfadan itibaren bir oturuşta tek solukta okudum. Bunda  heyecanın ve entrikaların artması büyük rol oynadı.Bilinmezliğin içinde sürüklenen Yusuf  bir bakıma başına gelecekleri kendi hazırlamıştır.Selahattin Beyin ölümü onu ve Muazzez'i olumsuzluğa sürükledi. Yusuf'un yeni işinde eve ayda yılda bir uğrayışı  Muazzez'i Şahinde Hanımın kucağına yönlendirdi.Bu yönlendirme onların sonunun başlangıcıydı.
Romanın sonunun kötü bitmesi( Muazzez'in ölümü) belki de Yusuf'a verilmiş bir cezaydı.Selahattin Beyin öğüdüne uymama cezası.

ENLER

  • Romanda en  şaşırdığım nokta Muazzez'in Yusuf'a aşkını ilan etmesiydi.
  • Romanın en trajik yeri ise Muazzez'in yeni kaymakam ve yandaşlarıyla gönül eğlendirmesiydi.
  • Romandaki en çarpıcı nokta Yusuf'un Muazzez'i  başkasının kucağında görmesi.
  • En üzücü yer Yusuf'un çaresizliği.


DEĞERLENDİRME

Yazarın oldukça akıcı ve sürükleyici anlatımı okuyucunun sıkılmadan okumasını sağlamıştır.
Roman 1. Dünya savaşının başladığı yıllarda geçmektedir.Bu yıllar yazarın çocukluk dönemine rastladığı için gözlemlerini kullanmıştır.
 Kahraman fazlasıyla romantik olarak tasvir edilmiştir.
Yazarın dili gerçekçi ve tasvirleri başarılıdır.
Genel olarak ana konunun dağılmaması ve gereksiz ayrıntılara yer  vermeme noktasında da başarılı bir yazın olmuştur.




Yapı Kredi Yayınlarının yayımladığı bu kitabı alıp okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.