-->

Translate (Hadi çevirelim)

28 Haziran 2015 Pazar

BEN SENİN YAŞINDAYKEN...

Büyüklerimiz elbette başımızın tacı ama keşke küçükleri eleştirme konusunda biraz ellerini vicdanlarına koysalar. Ebette küçüklüklerinde harika insanlar değillerdi. Bir sürü hataları vardı çoğunun. Herkesten gizli yaptıkları haylazlıkları, kırılan komşu camları, kaçırılın eşyalar bozulan araçlar… Hadi şimdi itiraf vakti annemizin o kıymetli tabak çanaklarından da bir sürü kırmışlığınız vardır. masum geçmeyen milyon tane çocukluk varken bu kadar acımasız olamayız bu günün çocuklarına. Ama beni deli eden şey: ‘’Ben senin yaşındayken…’’ Evet, bu cümlenin devamı efsane masal tarzı uydurma şeylerle dolu çoğu zaman. Ben senin yaşındayken uslu bir çocuktum, evet evet komşulara sormalı onu. Karnem hep beşti; kuzum hangi eğitim sisteminde? Herkes bana hayrandı, sanki süper kahraman bizimki. Evet, hepimiz çocuk olduk, üstümüzü başımızı kirlettik, akşam eve geç kaldık, dayak da yedik, süper kahramanları taklit ederken ağzımızı burnumuzu da kırdık, ödevleri unutup öğretmenden dayak yedik korkup evde kimseye söylemedik çünkü bilirdik evde aynısından biraz da yerdik. Evet çocuk yaştayken hatalar yaptık hem de tonlarca. Ama ne zaman büyüklerimiz bize doğruyu gösterdi biz vazgeçtik. Onlar yargılamadan anlamayı öğrendikçe biz de iyi insan olmayı öğrendik. Evet şimdi onlar bizim yaşımızı özlüyorlar ve kıymetini bilmemiz için bu kadar çırpınıyorlar. Fakat çocuk olmak hata yapmaktır. Ve hatalardan ders çıkarılmadan çocukluğun tadı çıkmayacaktır.

25 Haziran 2015 Perşembe

AFRİKANIN İLGİNÇ GELENEĞİ "MASAİLER'DE TÜKÜRMEK"

Kenya ve Tanzanya'nın bazı bölgelerinde yaşayan Masai halkında tükürmek çok önemli bir yer tutmaktadır. Selamlaşma için tüküren  Masai'ler el sıkışıken de ellerinin içine tükürürler. Yeni doğan bebeklerin de üzerlerine tükürürler ve bebeğin kötü, çirkin olduğunu iddia ederler. Bu sayede bebeğin kötü ruhlardan uzak kalacağına  inanırlar.


Afrikadaki bu gelenek bana ülkemizdeki nazara karşı okunan duaların ardından kişiye azıcık tükürülmesini  hatırlattı. Daha çok Anadoluda görülür. Aslında bizim ülkemizdeki nazar anlayışıyla örtüşüyor.

Mesela teyzelerin bir çocuğa nazar değmemesi için "tü tü tü Maaşallah"dediğini duymayanınız yoktur herhalde. Afrikalılarla çokta farkımız yok  aslında.
İlk duyduğunuzda sizde iğrenmiş olabilirsiniz. Belki de sizde nazar değmesin diye " tü tü tü Maaşallah" dediniz. Tü tü tü=tükürmek sırf Afrikalılar yaptığı için iğrenç dediğimiz bir davranışı bizde yapıyoruz. Neden biz yaparken iğrenç değilde onlar yaparken iğrenç geliyor? Onlar insan değil mi? Bırakalım artık şu önyargılarımızı ve biraz da kendimize  bakalım. Büyük Türk milletine büyük bir ayna  lâzım.

14 Haziran 2015 Pazar

TASVİR-İ EFKAR'dan

          20 Eylül 1909
             PAZARTESİ
            TASVİR-İ EFKAR
           NO:112
               
        ÇOCUK PUDRASI 
              Yeni doğan kundak ve beşikte bulunan çocukların cildinde kaşıntılı ve kuru kalan pişik ve sivilcelere karşı en muasır bir tuzdur. Fiyatı 5 kuruştur.  

Mahal ağmal ve deposu ekseriyede İtham Pertu eczanesi olup balcumalı eczanelerle, ecza depolarında bulunur.



Osmanlının bu son dönemlerindeki gazete köşesi  aslında ecdadımızın ne kadar büyük bir devlet, imparatorluk olduğunu açıkça ortaya çıkarmaktadır. Fazla söze hacet yok lakin Osmanlı imparatorluğu bir çocuğun pişiğiyle ilgilenecek kadar da ince bir devletti hem de o kadar savaş içinde kaldığı bir dönemde olmasına rağmen.  

11 Haziran 2015 Perşembe

TEVFİK FİKRET VE ÖLÜM

MATEMZEDE

Yine birlikte toplamışlardı
On gün evvel bu hoş çiçeklerden
Seni ey mevt! Kim hatırlardı
O bahar hayatı süslerken?

Şimdi yalnız, önünde boşluklar
Düşünür hep o ayrılık demini...
Pek bunaldıkça aldatır, oyalar
Bu çiçeklerle reng-i matemini
                                                            Tevfik Fikret
 

Tevfik Fikretin bence ölümü en güzel anlatan biraz da insanın dünya akışına kendisini kaptırmasından bahseden  bir şiir. Özü matem değil bu şiirin unutmak. Elleri sağlamken gücünü kuvvetini  yapabileceklerini unutmak. Ayakların bacakların sağlamken, koşup yürüyeceğini unutmak. Nefes alıp verirken aynı anda kalbinin attığını unutmak. Gözlerinle baksan dahi kalbin görmedikçe bir şeyi onu hissetmediğini unutmak. Aşkı asıl sahibine iade etmemiz gerekirken hak etmeyen sevdaların ardından harcadığımızı unutmak. Bezmi elestte verdiğimiz kul olma sözünü unutmak. Ölümü sadece bedende görüp ruhun ölümünün kıyametimiz olduğunu unutmak. Dünya  hayatının genişliğine dalıp daracık yatacağımız kabirleri unutmak. İşte tüm  unuttuklarımızı gösterip ölümü yüzümüze bıçak gibi çarpan sekiz satır. Bahar vardı çiçekler açtığında kim inanırdı ölümün o kasvetli rengine? Mutluluklar yaşanırdı, sanırdık ölüme meydan okur. Günler geçerdi  yıllar biterdi mevsimler  ardı ardına birbirini izlerdi ama ölüm gerçeği göstermezdi kendini. Elbet bulurdu bir maske sahte sanardık  biz kendisini.  Başına sanki bahardan bir demet çiçek kılıf almış kollamakta kendini. Yalnız ölüm matemi bu asla fırsat vermez hiçbir ömüre. Unutmadan yaşamak gerek hayatlar birer hikaye. Ölüm de bu hikayede matem görevinde.

3 Haziran 2015 Çarşamba

MAVİ GÖZLÜ DEV: NAZIM HİKMET

Vatanından uzak vatan aşkıyla son nefeslerini vermişti o. Daha bir gün oldu yıl dönümü geçeli ölümün üzerinden. Tamam komünist dendi, olup olmadığını tartışmıyorum da. Sadece kıymet verilmedi sanatına. Kaleminden damlayan kanların failleri yasakladılar nazım hikmeti.  O her zaman iftiharla bahsederken vatanına olan aşından ve milletine olan bağlılığından sözde vatanseverler topluluğu tarafından yok sayıldı Nazım. Şiirleri yasaklandı suçtu çünkü vatan demek, hürriyetten bahsetmek ve namussuzluk sayılırdı millete yapılan zulümleri gözler önüne sermek.  Bunun cezasını çekerken bile yazdı o aşkını sevgisini en çok da memleketini yazdı. Bitmek bilmeyen bir sevdaya tutulmuştu yüreği çünkü vatan aşkıydı ondaki.


 
''Anladım ki sen de şimdi herkes gibisin'' derdi büyük usta.Biz çok sonraları anladık oysa onun herkes gibi olmadığını. vatanına hasret göçüp gitti bu dünyadan ve ölürken bile Türk vatandaşı değildi. İki yıl sonra alındı vatandaşlığa ama hala içime şurası dokunuyor mezarı bile başka topraklarda cansız bedeni bile hasret çekiyor yurt toprağına.


Şimdi yine sevmeyen sevmesin onu. anlayanı seveni bilir vatan aşkıyla tutuştuğunu. En büyük eserinin bile adı ''Memleketimden İnsan Manzaraları'' kanıtlamaya gerek bile görmüyorum şüpheye düşmüyorum milletini düşünüp düşünmediğini. Fakat hala arkasından çirkin söylemler yalan yanlış ithamlar keşke bunları diyenler de seve bilselerdi Nazım kadar milletini. Çünkü aşkı vatan olan kalp yalan söylemez, hiç kimse de bir yalan uğruna özgürlüğünden vazgeçmez.

EĞİTİLMEME SİSTEMİ 2

 Bir üniversite öğrencisi olarak yıllardır eğitim sisteminin içinde bulunmaktayım. 15 yıldır öğrenciyim ve 2 yıl sonra  öğrencilik evresini bitirip öğretmenlik kısmına geçeceğim.
 Eğitim sistemimizin iyi olmadığı aşikar. 
Eğitilmeme sistemi yazımın ilk sayısında öğretmenleri eleştirmiştim ve bu sistemin kötü oluşunun en büyük sebebi olarak onları göstermiştim.
%50 suç öğretmenlerinse % 30 suçta öğrencilerde. Şöyle ki; 


  • Öğrenciler olarak derslere zamanında çalışmıyor, sadece sınav oldugu akşam bakarsak bakıyoruz. Buna  halk olarak yumurta ağzına gelme psikolojisi diyoruz. Aslında bu bizim milletimizin genel sorunu  sadece ders için değil. Mesela banka ödemelerini, Fatura ödemelerini hep son güne bırakırız. ''Amaaaan daha çooook var canım öderiz'' Milletimizin atasözü oldu artık.Öğrenci versiyonu '' amaaan daha çok var çalışırız''

  • Öğrenciler dersi derste dinlemiyor. Çok yakın arkadaşlarımında  dahil olduğu öğrenci grubu dersleri hoca anlatırken dinlemiyor. Kimisi telefonla ilgileniyor, kimisi kafayı masaya koyup uyuyor. Sen öğrenciysen zamanında uykunu uyumalısın ve kendine dikkat etmelisin.

  • Derse hazırlıksız geliyor. Öğretmenin söylediği yerlere hazırlanmadan geliyor. Bunu en çalışkan en düzenli en başarılı öğrenciler dahi yapmıyor. Sonra derste hoca anlatırken bön bön hocanın suratına bakıyor. Ya sen zamanında dersine çalışıp gelsende  hem kendini hem hocayı zor durumda bırakmasana. 

  • Öğrenciler  okulu sevmiyorlar. Her gün okula gelmek bir işkence gibi geliyor. Sabahın köründe kalkması uykulu uykulu okula gitmesi öğrencilere zor gelmektedir. Okulun daha ilgi çekici bir cazibe merkezi haline gelmesi gerekmektedir.




Öğrenciler olarak çuvaldızı birazda kendimize batırmamız
gerekmekte.
Çünkü eğitim kimin için öğrenciler için.

Öğretmen derse geliyor dersini anlatıyor iyi ya da kötü  sen dersi dinlemezsen çalışmazsan 
bunda hocanın kaybı olur mu?
HAYIR...

Sen dersine çalışmayıp başarısız olursan ne olur? 
Baban milyoner değilse SÜRÜNÜRSÜN  ki Türkiye'de zenginlerin oranı çok az.





Geçenlerde arkadaşın biri diyor ki: Bu okul bana hiçbir şey katmadı, geldiğim gibi gideceğim.
Ya arkadaşım sen araştırmazsan, bilgiyi talep etmezsen, dersini derste dinlemezsen, hocanın verdiği çalışmalara boş boş bakarsan tabi bişi katamaz sana okul. Okul bilgi yuvasıdır, derste telefonla oynama, arkadaşla muhabbet etme yeri değildir. 
Sen hem görevlerini yapmayacaksın hem öğretmene laf atacaksın hemde  bu eğitim sistemi berbat diyeceksin. Yok öyle yağma diyemezsin! Önce görevlerini yapacaksın sonra sistemi, öğretmeni eleştireceksin. 
Ağzı olan konuşuyor bu ülkede bırakında biraz beyni olanlar konuşsun. 
Bu ülkenin ağza değil beyinlere ihtiyacı var!!



2 Haziran 2015 Salı

BİR AYRILIŞ PERDESİ





Hiç mi hissetmez mi 
Kalanın kalbinin ikiye bölündüğünü?
Darmadağın paramparça
Buz kestiğini duymaz mı yüreğinde?
Ayrılan parmakların göz bebeklerine sancısı vurmaz mı ki
Hasretler beklemez mi en acısından
Kalanı gözyaşlarına,
Gideni pişmanlığa sürüklemez mi ayrılık?
Hatıraları sertçe vurmaz mı kalbin ıssız duvarlarına?
Boyun büktürmez mi en olmadıklara?
Yalanlara emanet edilmez mi sevdiklerimiz ayrılınca?
Yokluğunuz jelatinlenmiş zakkumlar gibi,
Vurmaz mı en ince telinden yüreğinin.
Bırakıp giden de ağlamaz mı bıraktığı kıymetliye
Sevmez mi onu yüreğinin en derininde?
Varlığını huzura koyduğun insanı bırakıp gitmekmiş en zor olan
Geriye anılar, acılar…

Bir de hakikaten masalmış en masalından…

Mustafa ÖZDAMAR'ın Objektifinden Enstantaneler


 Kuşlar gibi özgür olmak...



Çocuklar gibi şen olmak...




Bütünün iki eşit parçası olmak...


Rastgele derken sabırlı olmak...




Doğuştan batışa kadar güzelliğin sahibi olmak...


 

Çamurlu yollara kuru adım atar olmak...



Çiçekte bal olmak...




Ömrün tek gününde çiçeğe aşık olmak... 



Bilinmezliğe giden yol olmak...




İstanbul'da lale olmak...

 
 Çaresiz ve aç olmak...

 
  
Bir sokak köşesinde yatar olmak...



Zamana karşı hayatta olmak...


 Geleceğe bir adımla yakın olmak...


ZOR AMA HAYATTA OLMAK
EN BÜYÜK ÖDÜL...


1 Haziran 2015 Pazartesi

ZAMANIN İNŞAAT SESİ

 Ellerinde nasır, çizgi
Zamanın hazin sesi...

Aksıyor biraz sanki
Zamanın hınzır sesi...

Keser sallayan eli
Zamanın adaletsiz sesi...

Doğrulmadı hiç beli,
Zamanın parasız sesi...

Gözlerini yakar teri,
Zamanın ızdıraplı sesi...

İçine akar seli,
Zamanın meşakkatli sesi...

Beton yakar cildini,
Zamanın inşaat sesi...



Ekmeğini alın teriyle kazanan TÜM İNŞAAT işçilerimize...