-->

Translate (Hadi çevirelim)

30 Aralık 2015 Çarşamba

TÜRKİYE'DE KİTAP OKUNMA ORANLARININ DÜŞÜK OLMASININ SEBEBLERİ

TÜRKİYE’DE KİTAP OKUMA ORANLARININ DÜŞÜK OLMASININ NEDENLERİ ÜZERİNE DENEME
ÜMIT AĞAN
Celal Bayar Üniversitesi Türkçe öğretmenliği 2.sınıf öğrencisi

Türkiye’nin kitap okuma oranlarına baktığımız da oranlardaki diğer ülkelere göre düşüşlük hemen gözümüze çarpıyor şöyle ki son yıllarda yapılan araştırmalarda İngiltere ve Fransa ile aramızda uçurum var.2011 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan "Türkiye Okuma Kültürü Haritası"ndaki sonuçlara göre, Türkiye'de nüfusun %30'u okuma yazma bilmezken, düzenli kitap okuyanların oranı ise %0.01. Bu oranın değişmesi için eğitim kurumları ve sivil toplum kuruluşları özel projelerle halkı bilinçlendirmeye çağırıyor.[1]

İngiltere ve Fransa'da düzenli kitap okuma alışkanlığı %21 iken, bu oranın Türkiye'de %0.01 olduğuna dikkat çeken Anabilim Eğitim Kurumları İcra Kurulu Başkanı Serkan Kılıç, "Anabilim Eğitim Kurumları olarak Anaokulundan-Lise dönemine kadar öğrencilerimize özel okuma saati uygulaması vererek bu bilinci aşılamak için elimizden geleni yapıyoruz. Öğretmenlerimizin kontrolü ile öğrencilerimiz güne okuma saati ile başlıyor. 20 dakikalık özel okuma saatinin ardından, günlük eğitimlerine devam ediyorlar. Bu çalışma sonucunda yaptığımız araştırmalarda gördük ki geçtiğimiz yıldan bu yana okulumuzda eğitim gören öğrencilerin düzenli kitap okuma alışkanlığı %15 den %21,5'lere çıktı. " ifadelerini kullandı.Genel olarak taloya baktığımızda son yıllardaki artış iyimser bir hava estirse de halen bu konuda çok geride olduğumuz açık ve nettir.Ancak biraz daha duyarlı ve ne yaptığını bilen bireyler yetiştirmek istiyorsak bu sayısal verileri lehimize çavirmemiz gerekir.[2]

1-Okuma alışkanlığının çocuklar için önemi:


Okuma alışkanlığının sağlıklı olması, en başta ebeveynlere bağlı. Okuma alışkanlığı, çocukların zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde onlar için oldukça önemli. Sağlıklı olduğu takdirde okuma alışkanlığı, çocuğun hayal gücünü geliştiriyor, dil gelişimini doğrudan etkiliyor ve kendini ifade etmesinde ona destek oluyor. Ayrıca düzenli ve planlı olmayı öğretiyor.Günümüz evebeylerinin kiap okutturmaya yönelik faaliyetlere katılımları giderek artsa da bu oran hala çok yetersiz.Bilindiği üzere çocuklar söylenenlerden ziyade yapılanlara bakıyor sigaraya başlamanın başlıca sebebi model alma aynı durum okuma alışkanlığı içinde geçerli.Ancak velilerin ve örnek büyüklerinde kitap okumaması bu sorunun başlıca nedeni tabiki bunun köküne indiğimizde bir önceki nesiller ve hatta harf devrimine uzanan bir geçmişi var. Dönemin karışık durumu ve fikir çatışmaları bize okumayı unutturmuşa benziyor.Biraz önce okuma oranının düşük olmasının dayandığı bir iddayı sizlere aktardık ama durumun idda edildiği gibi harf devriminden kaynaklandığı tam anlamıyla doğru değildir. İstatislik verilere bakacak olursak osmanlıda okuma yazma oranlarının özellikle son yüz yılda oldukça düşük olduğu göze çarpıyor;gelin şimdi tabloya birlikte bakalım;Osmanlı Devleti’nin son yıllarında nüfusun eğitim düzeyinin oldukça düşük olduğu görülmektedir. 1897 yılı istatistiklerine göre Okuma yazma bilenlerin oranı % 10’un altındadır. Okuyan öğrencilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında ilkokul’da cinsiyet oranı (Kız/Erkek) 0,40 iken bu oranın ortaokulda 0,15’e düştüğü görülmektedir.Osmanlı’nın bu düşük eğitim düzeyini incelemek gerekir.Yapılan araştırmalar konumuza ışık tutuyor.[3]
Konumuzun dışına çıkmak istemiyorum onun için özetlemek gerekirse vatandaşımızın okuma oranlarının az olmasının harf devrimiyle uzaktan yakından ilgisi olmadığını gördük bilakis harf devrimi okuma yazma oranını artırdığından kitap okuma oranları da buna paralel artmıştır.DES tarafından DESAM'a yaptırılan “Türkiye Neden Okumuyor?” isimli anket, gençliğin de okumadığını gözler önüne serdi.Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) tarafından DESAM'a (DES Stratejik Araştırmalar Merkezi) yaptırılan “Türkiye Neden Okumuyor?” isimli anket, gençliğin de okumadığını gözler önüne serdi.Gençlik, iş yoğunluğu, dersler, internet ve televizyon nedeniyle kitap okumazken gençlerin yüzde 77.5'unun evinde kitaplığı bile yok. Ankete 18-30 yaş arası bin 231 genç katılırken, bu gençlerin yüzde 29.7'si üniversite, yüzde 8,3'ü yüksek lisans mezunu.[4]

2-GENÇLİK KİTAP OKUMAYA VAKİT BULAMIYOR
Ankete göre, gençliğin yüzde 10.7'si düzenli olarak kitap okurken yüzde 18.9'u aralıklarla, yüzde 61.9'u ise düzensiz olarak ara sıra kitap okuyor. Gençler, kitap okumalarına engel olarak ise iş yoğunluğu, dersler, internet, arkadaş çevresi ve televizyonu gösteriyor. Ankete göre, gençlerin yüzde 15.9'u iş yoğunluğundan kitap okumaya vakit bulamazken, yüzde 18.2'si dersler nedeniyle vakit bulamıyor. Gençlerin, yüzde 26.8'i arkadaş çevresi ve okuma alışkanlığına sahip olmadığı için düzenli kitap okumadığını, yüzde 28'i televizyon ve internet yüzünden kitap okuyamadığını açıkladı.Sosyal medya,internet oyunları,ve farklı aktiviteler gençliğimize daha cazip geliyor.Avrupaya gore internet kullanımında önde kitap okuma oaranında maalesef çok gerideyiz.bu çerçeveden resmin genelini görmek büyük önem arz ediyor.[5]
3-ÜLKEMİZDE KÜTÜPHANE SAYISI
Kütüphanelerle gençler arasında organik bir ilişki oluşturulamamasının yanı sıra kütüphanelerin bilgi, kültür ve eğitim arayan kişilere kaynaklarını en doğru, yeterli ve en kısa sürede ulaştıramadığı kaydediliyor. 2010 yılı rakamlarıyla Türkiye'de toplam 45 çocuk kütüphanesi, 14 yazma eser kütüphanesi ve 55 gezici kütüphane olmak üzere toplam 1152 kütüphane olmasına karşılık Almanya'da 10.531, İngiltere'de 4.620, İspanya'da 5.209 kütüphane bulunmaktadır. Ülkemizdeki kütüphanelerin 52'si de çeşitli nedenlerle kapalı bulunmaktadır. Türkiye'de kütüphanelere kayıtlı üye sayısı 493 bin 500 iken, İran'da 7 milyon, Fransa'da 16 milyon, İngiltere'de 35 milyon kütüphane üyesi bulunuyor.Almanya'da 7 bin 500 kişiye 1 kütüphane düşerken Türkiye'de 68 bin 500 kişiye 1 halk kütüphanesi düşmektedir ki öte yandan Türkiye'de 95 kişiye bir kahvehane düşüyor. Türkiye'de kitap, genel ihtiyaç maddeleri sıralamasında 235'inci sırada yer alıyor. Türk halkı, kitap okumaya yılda yalnızca 6 saat zaman ayırıyor. Japonya'da toplumun yüzde 14'ü Amerika'da yüzde 12'si İngiltere ve Fransa'da yüzde 21'i düzenli kitap okurken, Türkiye'de yalnızca binde 1 kişi kitap okuyor. Bir Japon yılda ortalama 25, bir İsviçreli yılda ortalama 10, bir Fransız yılda ortalama 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor.Okuma alışkanlığı ile ilgili yapılan bir araştırma hazin bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.Araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin yüzde 71,7’si hiç kitap okumazken. Sadece yüzde 6,8’nin Okuma alışkanlığına sahip olduğu, yine aynı araştırmaya göre, annelerin yüzde 49,7’sinin, babaların da yüzde 39,5’inin hiç kitap okumadığı tespit edilmiştir. Bu araştırma sonuçları aynı zamanda ebeveynlerin okuma alışkanlıkları konusunda çocukları için iyi birer model olamadığı gerçeğini de ortaya koymuştur.[6]
Sonuç:
         Kitap okuma; hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük hayatımızın bir parçası olmadıkça kültürel gelişmemizi tamamlamamız ve bilgi çağını yakalamamız mümkün değildir. Ekonomik kalkınmanın temel yatırımı eğitim ise kitaplar da eğitimin temel aracıdır. Okumayı öğrenenlere neyi, nerede, nasıl okuyacakları gösterilmez, okunacak yeterli malzeme ve rahat ortamlar sağlanmazsa, kazanılan okuma becerileri yok olur. Bir ömür boyu sürecek öğrenme kesilirse iyi öğrenmiş olmak neye yarar. Okunacak bir şeyin yoksa iyi okuma bilmenin ve yüksek yerlerden diploma almanın ne faydası vardır. Unutmamalıyız ki okulda öğrendiklerimizi, yeni bilgilerle beslemezsek bir süre sonra başlangıca döneriz.Kitap okumak beyini ve bedeni genç tutar. Hayatları boyunca devamlı kitap okuyup bulmaca çözenler, 75-80 yaşlarına gelseler de en karma
şık zihinsel faaliyetleri yapabilirler. Mesela dünyaca ünlü tıp profesörü Gazi Yaşargil 79 yaşında olmasına rağmen en karmaşık beyin ameliyatlarını başarı ile yapabilmektedir. Bunun sırrını soranlara ise “Bol bol kitap okurum ve bulmaca çözerim” demiştir.




Kaynakça:                                                                                                                     DİE, Osmanlı Devletinin İlk İstatistik Yıllığı 1897, (Ankara 1997) (02.12.2014)
Yaşamdabugun.com http://yasam.bugun.com.tr/avrupada-son-siradayiz-haberi/1071994(04.12.2014)
http://www.ogretmenplatformu.com/neden-kitap-okumuyoruz-sorusunun-cevabi/(10.12.2014)
 http://www.tkm.org.tr/ayten-tuncer-kamaci/neden-kitap-okumuyoruz(11.12.2014
Turgut Mehmet,Dün Bugün ve Geleceğin Güçlü Türkiyesi,1.baskı,Boğaziçi yayınları,İstanbul/Şişli,2014
Sami Banarlı,Türkçe’nin Sırları,44.Baskı, Kubealtı Neşriyat,Çemberlitaş/İstanbul 2014
Bahadıroğlu Yavuz,Osmanlı halkı cahil miydi, http://www.habervaktim.com/yazar/58699/osmanli-halki-cahil-miydi.html(11.11.2014)   
Milliyet gazetesi.’’ ’’Kitap okuma Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görülmelidir’’27.12.2014










[1] Mehmet Turgut,Dün Bugün ve Geleceğin Güçlü Türkiyesi,İstanbul/ Şişli 283. cilt/Boğaziçi yayınları sf 55-65
2Nihat Sami Banarlı,Türkçenin sırları,Çemberlitaş/İstanbul 1972 kubealtı neşriyat sf108-





[3]Yavuz Bahadıroğlu,Osmanlı halkı cahil miydi, http://www.habervaktim.com/yazar/58699/osmanli-halki-cahil-miydi.html(11.11.2014)



[4]Milliyet gazetesi.’’ ’’Kitap okuma Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görülmelidir’’27.12.2014 sf 8
[5]Milliyet Gazetesi,’’Kitap okuma Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görülmelidir’’,27.12.2014 sf 8





[6] Milliyet Gazetesi,’’Kitap okuma Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görülmelidir’’,27.12.2014 sf 8

SEMERKANT (AMİN MAALOUF) HAKKINDA

Merhaba sevgili okurlarım.
Bugün sizlerle bende çok özel bir yere sahip olan Semerkant kitabı hakkında konuşacağız.


Kitabı bir arkadaş tavsiyesiyle okudum ve çok etkilendim çok güzel kurgulanmış bir kitap.

Kitapta Ömer Hayyam'ın Rubaiyyat yazmasının yazılışından kaybolunuşuna kadar sürükleyici hikayesi anlatılmaktadır. 
Romanı öncelikle iki başlık altında incelemekte fayda var; 
1.Bölüm: Tarihi gerçekliği olan kişilerin (Ömer Hayyam, Nizamülmülk, Melikşah, Hasan Sabbah) Rubaiyyat yazması etrafında geçen hikayeleri anlatılmaktadır.

2.Bölüm:Kaybolan Rubaiyyat yazmasını arayan, kurmaca kişilik  Benjamin Omar etrafında gelişen olayları İran devrimine dayandırılarak anlatılmıştır.

Kitapta en çok ilgimi çeken noktalarda hep Ömer Hayyam'ın  imzası oldu. 
İşte onlardan birkaçı:

Şarap testimi kırdın Allahım
Zevk yollarımı bağladın Allahım
Yere saçtın lal rengi şarabımı,
Tövbeler tövbesi yoksa sen sarhoş musun Allahım.

Bu rubai ilk baktığımızda Allah ile dalga geçildiği izlenimi vermektedir ne var ki kitabı okuduğumuz da Ömer Hayyam'ın son sözleri bununla çakışmaktadır. Bende bu sebepten yola çıkarak şiiri biraz yorumlama çalıştım. 
Şöyle ki:          Öncelikle ''şarap'' ve ''testi'' kavramlarına bakmamız gerek. Şair ''Şarap'' kavramı ile bize sevgiyi, aşkı anlatmıştır. ''Testi'' kavramı ile  sevgiliyi tasavvur etmiştir. 
Anlatmak istediği hali ile şiir: Sevgilimi, sevgimi benden aldın Allahım
                                                 Sevgilimi benden alınca hayattan zevk alamaz oldum Allahım
                                                 Tutulmuş sevgimi yerden yere vurdun
                                                 Yoksa sen sevgilimi benden daha mı çok seviyordun Allahım

                                                        Diğer bir nokta:
Ne diyebilirimki sana, varlığın sırları saklı senden benden
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin ne ben 
Bizimkisi perde arkasından dedikodu
Bir indi mi perde ne sen kalırsın ne ben. 

Bu rubaiye baktığımızda da Ömer Hayyam'ın ne büyük şair olduğunu fazlasıyla görmekteyiz. Bende bu rubaiyi kendimce yorumlamaya çalıştım. 
Şöyle ki:        Var olmanın sırrı, var olmaktaki amacı kimse anlayamıyor.
                       Bunu ne sen anlatabilirsin insanlara ne de ben çünkü anlamazlar.
                       Perdenin arkası dünya, biz dünya telaşına düşmüşüz,
                       Perde inmesi kıyamet, kıyamet kopunca ne dünya kalır ne de insanlar, boş bir uğraş.

Bu rubaiyi Amin Maalouf kitapta farklı bir olayla bağlantı kurmamızı bekleterek farklı yorumlamıştır. 

                   

                       Dilim döndüğünce, kısaca kitabı anlatmaya çalıştım umarım beğenirsiniz.

  :)




                                                        

20 Aralık 2015 Pazar

BİR AŞK MASALI MİSALİ


                                                     
       
                                         







   Sizler de çok iyi bilirsiniz Orhan Veli'nin şu sözünü "Böyle havada aşık oldum ben, Beni böyle havalar mahvetti."ne güzel demiş şair öyle değil mi?Peki ya size aşkı sorsam,aşık olduğunuz havayı sorsam.Sayısız kelimeler,cümleler,tanımlar..Kimine göre bir yağmur damlası,kimine göre çıkmaz bir sokak,kimine göre bir kördüğüm.Acaba Kız Kulesi'ne göre neydi?Neydi onu denizin ortasında,yapayalnız,dertlere boğan şey?Galata'ydı tabiki..Kız Kulesi'nin asırlık penceresine bir kuş misali konuverdi aşk.Ne uçabildi,ne kaçabildi.Onu gördüğü günden beri öyle tutulmuş ki ona,tabi Galata da aynı; daha inşaatı yapılırken görür görmez aşık olmuş Kız Kulesi'ne.Karşıdan karşıya birbirlerini izliyorlar,her geçen günde birbirlerine olan sevdaları katlanarak artıyormuş lakin bir türlü anlatamıyorlarmış sevdalarını.Aşklarından defalarca yanıp tutuşsalar da Kız Kulesi her defasında aşkıyla söndürüyormuş Galata'yı.Her yükseldiğinde de Galata bir daha aşık oluyor Kız Kulesi'ne.Ama aşkı söndürmeye yetemiyor sular,denizler.Karşıdan karşıya,uzak bir sevda bu.Bir gün bir mektup yazar Galata.Verir bir martıya,sevdalısına götürmesi için.O sırada zindandaki bir mahkum daracık penceresinden dışarıyı seyretmektedir.Elindeki ekmeğin küflü olmayan tarafından bir parça koparıp bir umutla martıya doğru fırlatır.Martı ekmeği görünce mektubu bırakır ve usulca süzülür mektup.Kaybolan bir şey yoktu umudu yakalamıştı belki de martı.Kız Kulesi ise bekliyordu mektubu.Hoş gelmese de biliyordu orada ne yazdığını.Galata o satırları yazarken Kız Kulesi yüreğiyle okumuştu mektubu.Bütün İstanbul susmuş,bütün kuşlar susmuş,onları dinliyorlardı.Lakin bu gecelerde anlamak ne gezer.Dünyaları bir, lisanları birdi onların.Onları anlamak,sayısız kelimelerle,cümlelerle,tanımlarla tanımlayanlarda ne gezerdi.
Kız Kulesi ve Galata...Aşkları imkansızın önüne geçmiş.Bu masal kötü sonla bitmedi,bu masal mutlu sonla da bitmedi,bu masal bitmedi..
Masal devam ediyor..Aşk devam ediyor...
"Küçük bir şey de belirtmek istiyorum efendim.Rivayete göre Galata Kulesi'ne ilk defa çıkıyorsanız kiminle çıktığınıza dikkat etmek gerekiyormuş.Eğer bir kadınla ve bir erkek çıkıyorsa, ömür boyu birbirlerinin diğer yarıları olabilirmiş."
 







15 Aralık 2015 Salı

GÖZLÜK BULANIK


Bir camekanın ardından bakarsın dünyaya
Daha iyi bir dünya göreceğim sanırsın
Ama yanılırsın
Camlarını bir bezle
Silersin de silersin
Hep buğulu görünür kainat
İyice... iyice...
Bastırarak silersin.
Ama iflah olmaz artık
Gözlükte işe yaramaz.
Gözler bulanık bakarsa
Gözlük neye yarar.
 


13 Aralık 2015 Pazar

EYVALLAH








Ve tahammül sınırım aştı gitti
Senin ömrümden gidişin gibi
Artık adını yasaklıyorum dilime
Elimi çekiyorum sana ulaşan her şeyden
Ve gözlerimi cezalandırıyorum bundan sonra
Bakmayacaklar her gece fotoğraflarına
Seni başka sevdalara bıraktım
Daha kutsal yürekler için azat ettim
Ben helal ettim aşkımı kalbine


Artık istemem zerre sevgini, ilgini
Gerçekten kırgın değilim, kızgın değilim,
Öfkeli değilim, mutsuz değilim.
Tükendim artık, aşkım tükendi
Sana yazacağım satırlar tükendi
Emek verecek gücüm tükendi
Umudum yitti, gitti, bitti.
Artık bu senin için son satırlar
Yani demem o ki;
Sağa çek kaptan
Bu limanda inecek var
Kıyıya vuran denizyıldızları gibi
Umudu tükenenler var.
BİTTİ, bu aşk masalı buraya kadar
Bana gitmek düştü ardıma bakmadan
Bensiz ömrüne yıldızlı selamlar
Eyvallah der geçerim benden buraya kadar!!!

12 Aralık 2015 Cumartesi

KÜL RENGİ

  Sıcacıktı 
Yanıyordu alev alev kül rengi teni
Bakışları itfaiyeci olmuş 
Söndürüyordu kül rengi beni

Buz gibiydi
Titriyordu kül rengi teni
Gülüşü güneş olmuş 
Isıtıyordu kül rengi beni